Selefin Eserleriyle Allahın Sıfatlarının ispatı


200.00 TL

 

 

“Şüphesiz kulak, göz, kalp ve bunların hepsi sorguya çekilecektir.” (İsra, 36)

 

Kalbin bu organlar içindeki konumunun, hükümdarın askerlere olan konumu gibi olduğunu düşündüğümüz zaman, kalbin de bedenin hükümdarı olduğunu anlarız. Nasıl ki ordunun yapacağı tüm hamleler hükümdarın emriyle gerçekleşiyor, hükümdar askerleri istediği hususta kullanabiliyor, bütün askerler hükümdarın üstünlüğü altında eziliyor, ordunun düzeni ya da düzensizliği hükümdara bakıyor, ordu hükümdarın aldığı kararı takip ediyor, kalbin de bedene olan konumu böyledir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin, kalpte bir et parçası vardır. O düzeldiğinde bütün beden düzelir, o bozulduğunda da bütün beden bozulur”. Evet, kalp bedenin hükümdarıdır. Ona emrettiği şeyi uygulamaya koyar. Kendisine gelen hediyeleri kabul eder. Kalbin kastı ve niyeti olmadığı sürece bedenin yaptığı amellerin bir önemi yoktur. Yapılan her amelden kalp sorumludur. Çünkü her çoban kendi sürüsünden sorumludur. Öyleyse kalp, sağlığına ve doğruluğuna özen gösterilmeye daha layıktır. Kalbin hastalıklarıyla ve tedavisi ile ilgilenmek daha önemlidir.

 

Allah düşmanı iblis, işin dönüp dolaşıp geldiği yerin kalp olduğunu bildiği için kalbin üzerine vesveselerle yürüdü, onun karşısına çeşitli şehvetlerle çıktı. Ona doğru yoldan çıkaracak halleri ve amelleri süslü gösterdi. Onu, Allah’ın tevfikinden mahrum bırakıp azgınlığa sürüklemeye çalıştı. Ona öyle tuzaklar kurmuş, öyle hileler hazırlamıştır ki bu tuzaklardan ve hilelerden selamette olmayan kimse kurtuluşa eremez. Şu hâlde kişi, bu tuzaklardan ve hilelerden ancak Allah’tan yardım isteyerek, Allah’ın rızasına ulaştıracak sebeplere sımsıkı yapışarak, kalbinin hareketinde ve hareketsizliğinde O’na iltica edip yönelerek kurtulabilir. Yine kişi Allah’a boyun eğerek kulluk ederse bu tuzak ve hilelerden korunmuş olur ki bu insanı Allah’ın koruması altına sokan en büyük şeydir. Allah (subhanehu ve teala) şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz kullarıma karşı senin bir gücün yoktur.” (Hicr, 42)

 

İşte bu ayette Allah (subhanehu ve teala)’nın kulları kendine izafe etmesi, kul ile şeytanın arasında bir engeldir. Bu engel, Âlemlerin Rabbi’ne kulluk etmek sebebiyle hâsıl olmuştur. Kalplerin, ihlâsıyla ve sürekli kesin bir şekilde iman etmesiyle hâsıl olmuştur. Kulluk ve ihlâs kimin kalbine işlerse, o kimse Allah katında mukarreblerden olur. Kur’an’da ihlâs sahibi kimseler Şeytan’ın saptıracağı kimselerden istisna edilmiştir: “Fakat ihlas sahibi kulların başkadır.” (Hicr, 40)

WHATSAPP İLE SİPARİŞ VER

Kapatmak için ESC tuşuna basın.