ŞÜPHELERİN GİDERİLMESİ 3

 

Bu videomuzda Şeyh Muhammed Bin Abdulvehhab’ın çokça tartışılan, çokça konuşulan ve çoğu kere yanlış anlaşılan ‘Kevvaz kubbesi’ ile ilgili sözünden bahsedeceğiz.

 

Şimdi ilk olarak Muhammed ibni Abdulvehhab’ın o sözü ile başlayalım.

Ed-Durerus Seniyye kitabında Cilt sayfa 434’te

Şeyh Muhammed Bin Abdülvehhab hakkında şöyle bir İddaa vardır;

“O, onları davet edip, hüccet ulaştırıncaya kadar Kevvaz kubbesine ve benzerlerine ibadet edenleri tekfir etmiyor, bunun yanında putperestleri de tekfir etmiyor.” diye bir görüş var.

 

Şeyhin yanlış anlaşılan ve yanlış kullanılan bu sözünün aksine kabirperestlere, Cevvaz kubbesine ibadet edenlere, Muveysi, Abdulkadir Geylani,  Ahmed el Bedevi, Zübeyr, Taç, Şemsan, Hattab’ın kabirlerine ibadet edenleri de tekfir ettiğine dair nakiller vardır.

Şimdi ben size Muhammed Bin Abdülvehhab’ın kendi ağzından böyle insanları tekfir ettiğine dair nakiller okuyacağım.

 

Yine 1. cilt sayfa 75’de şöyle bir ifadesi vardır;

“Ne zaman ki insanlar, Peygamber Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in emretmiş olduğu şeyi emrettiğimi ve sadece Allah azze ve celle’ye ibadet edeceksiniz sözünü telkin ettiğimi gördüklerinde şunu da anlamışlardır;

Abdulkadir Geylani’ye ibadet eden,ona dua eden kişi kafirdir.

Abdulkadir’de bundan beridir.” (Kendim tamamladım cümleyi, videoda yarıda bırakılmış cümle)

 

Ve yine Ed-Durerus Seniyye’de 10.cilt 48. sayfa da şöyle bir ifade geçmektedir;

“Biz şöyle diyen kişiyi tekfir ederiz; ‘Abdulkadir Geylani ve bunun dışındaki veliler, fayda ve zarar verebilirler.”

 

Buna karşılık onlarda derler ki; ‘Siz Müslümanları tekfir ettiniz.’

Biz, Şemsan, Tac ve Hattab’a dua edenleri tekfir ettiğimizde onlar da der ki; ‘Siz Müslümanları tekfir ediyorsunuz.’

 

Ve yine aynı şekilde 10.cilt 61.sayfa’da şöyle bir nakli de aktaralım. Onda da şöyle bir ifade kullanır;

“Kim gece gündüz Allah’a ibadet edip bunun yanında bir velinin veyahutta bir peygamberin kabrine gidip, bir kere de ona dua etse o kişi 2 ilah edinmiştir.

Bu kimse ‘La ilahe illallah’ şehadetini kullanmamıştır.”  yani kelime-i şehadet getirmemiştir çünkü ilah denilen şey kendisine dua edilendir.

Müşriklerin (-bakın müşrikler ifadesini kullanıp, onları tekfir ediyor-)  bugün Zübeyr’in, Abdulkadir’in kabirlerine gidip yapmış oldukları gibi…”

 

Yine şeyh Muhammed Bin Abdulvehhab şöyle der;

“Kim Allah için bin tane kurban kesip, sonra gider de bir peygamber veya bir başkasının kabrinde bir tane kurban keserse işte bu kişi de iki ilah edinmiş bir müşriktir.”

Çünkü Allah azze ve celle ayet-i kerimede buyurur ki;

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/En'âm, 162)

 

“Nusuk,kurban kesmektir.

Bunun üzerine diğer ibadetleri de buna kıyas edebilirsin. Kim bütün ibadetleri Allah için ihlas bir şekilde yaparsa ve o yapmış olduğu ibadetler de Allah’tan başkasına şirk koşmazsa işte bu kişi ‘La ilahe illallah’ şehadetini düzgün bir şekilde yerine getirmiştir. Kim o ibadetlerde Allah ile beraber başkasını da ortak edecek olursa o kişi ‘La ilahe illallah’ sözünü inkar eden bir müşriktir.

 

Allah azze ve celle kitabında zikretmiş olduğu şirk de budur. Bugün yeryüzünün doğusunda batısında bütün her yeri şirk kuşatmıştır ancak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin zikretmiş olduğu ‘Gurabalar’ hariç... Onlar da bu şirk yoktur, bunlar da gerçekten ne kadar azdır... İşte bu konuda hiçbiri mezhebin ilim ehli bu arasında ihtilaf yoktur.”

 

Evet gördüğünüz gibi size birkaç tane nakil aktardık bununla beraber birkaç tane daha aktaracağız.

Şeyh Muhammed Bin Abdülvehhab’ın başta söylemiş olduğumuz Cevvaz kubbesi ile ilgili sözünü alarak Şeyhin gerçek akidesi buymuş gibi öne sürmek ve bunu iddia etmek şeyh’e yapılan büyük bir zulümdür. Şeyh Muhammed Bin Abdülvehhab’ın böyle bir akideye sahip olduğunu iddia edenler, mürciye olduklarından ve kendi akidelerini savunabilmek için ya da şeyhin bu davetini baltalamak ve onun bu davetinin önüne engel koyabilmek için bunu yapmaktadırlar.

 

Samimi olan insanların da birçoğu bu iddiaya kulak vermektedir.

Birkaç tane daha nakil aktarayım sizlere.

 

10. Ciltte sayfa 116’da şu cümleler geçmektedir;

“Ben kesin olarak şunu belirtiyorum;

Ebu Talib’in kubbesine ibadet edenlerin küfrü, Müveys'in ve benzerlerinin küfrünün onda birine bile varmaz.”

 

Muveys kimdir?

Müveys ve ailesi beraberce Cevvaz kubbesine gidip orada ibadet edenlerdir.

Bunlar kendi yurtlarını terk edip ailesiyle birlikte Cevvaz kubbesine gidip orada ibadet ederler.

 

Burada da diyor ki; “Ebu Talib’in kubbesine ibadet edenlerin küfrü (-yani onları tekfir ediyor-) Müveysin ve benzerlerinin küfrünün onda birine varmaz.”

Yani Ebu Talib’in,Müveys’in ve de Cevvaz kubbesine ibadet edenlerden kim varsa, onları tekfir ediyor.

 

Bildiğimiz üzere ‘Nevakidu’l İslam’ın’ 3. Maddesinde bu cümle vardır; Kim müşrikleri tekfir etmezse veya onların küfrün de şüphe edecek olursa veya onların mezhebinin doğru olduğunu iddia edecek olursa o insan kafirdir.

Bunu Nevakıdu’l İslam’da belirtiyor.

 

Herkes şeyhin bu kitabını veyahut da bu küçük risalesini okumuştur ve bu maddeleri de ezbere biliyordur.

 

Görüldüğü üzere kendisinin başka risalelerinde o insanları tekfir ettiğini söylüyor.

Kubbelere ve kabirlere ibadet eden insanları açık bir şekilde tekfir ediyor ve önceden de dediğimiz gibi ‘Nevakidu’l İslam’ da ‘müşrikleri tekfir etmeyenler, onlar gibi kâfirdir’ gibi ifadeler de kullanmaktadır.

 

Bakın biz  Muhammed Bin Abdülvehhab’ın sadece bu görüşünün yanlış anlaşıldığını iddia etmiyoruz.

Şeyhin torunu olan Abdüllatif rahimehullah ve yine onun torunlarından olan İshak Bin Abdurrahman rahimehullah bu konuya özel olarak bir risale tertip etmişlerdir.

 

‘Risaletu’l Tekfirun Muayyen’ adlı risalesinde, Şeyh Muhammed Bin Abdülvehhab’ın akidesini savunmuşlardır.

‘Cevvaz kubbesi ve bunun yanında birtakım yanlış anlaşılan mücmel ifadeleri insanlar alıp, onların söylemiş olduğu birçok sözleri terk ediyorlar’ diye o kitabında uzun uzadıya bunu anlatıyor.

 

Sayfa özellikle 19'da şu ifadesi vardır;

“Allah’ın kitabından ve Peygamber’in sünnetinden deliller olmasına rağmen, şeyhin bütün her yerde zikretmiş olduğu sözler nasıl terk edilir? Bu, Allah için şaşılacak bir şeydir.

 

Yine Şeyhülislam İbni Teymiyye’nin ve talebesi İbni Kayyım’ın; “Kur’an kime ulaştıysa hüccet ona kaim olmuştur” gibi sözleri terk edilip, Şeyhin mücmel olarak gelmiş bir yerdeki sözü kabul ediliyor.

Bu gerçekten şaşılacak bir şeydir.” diye ‘Risaletu’l Tekfirun Muayyen’ kitabı, sayfa 19’da bunu belirtiyor..

 

Özellikle şeyh Muhammed Bin Abdülvehhab’ın akidesinde yanlış anlaşılan ifadelerin, torunu tarafından savunması ve şerh edilmesi vardır.

 

Peki o zaman şeyh bu ifadesiyle neyi kastetmiştir?

Bunu kendi ifadesiyle Ed Durerus Seniyye’de 10. cilt sayfa 136’da bunu ifade etmektedir.

Yani ‘Cevvaz kubbesine ibadet edenleri davet etmeden ve onlara hüccet ulaştırmadan tekfir etmiyoruz’ sözüyle neyi kastediyor;

 

‘Kişi, küfür veya şirk işlediğinde, cahilliğinden ve onları uyaran birisi olmadığında, ona hüccet kaim olmadan biz o kişinin küfürünü hükmetmeyiz’ diyor ama dikkat edin buraya ki ‘biz o insanın Müslüman olduğunu da hükmetmeyiz.’ diyor.

‘Biz onu tekfir etmiyoruz yani yüzüne karşı tekfir etmiyoruz fakat biz onların Müslüman olduğunu da söylemiyoruz. Onun bu ameli küfürdür. Aynı zamanda bu, insanların canını ve malını mübah kılan bir

küfürdür de diyoruz’

 

‘Şöyle bir şey düşünülmesin; Biz onları tekfir etmiyorsak, o zaman onlara müslümandır diyoruz’ gibi bir şey asla anlaşılmasın.

Bu kişiye muayyen olarak küfür hükmünü ilhak etmek, ona ‘Hüccetul Risaliye’nin’ ulaşmasına bağlıdır.

‘Hüccetul Risaliye’ nedir?

Bu Kur’andır.

“Kime Kur’an ulaştıysa ona hüccet ulaşmış, ona hüccet kaim olmuştur” sözündeki gibi…

 

Yine bu ifade de sadece bir alimin sözü değil aynı zamanda En'am suresinde Allah azze ve celle’nin de   ifadesidir;

قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ

De ki: “Kimin şahitliği en büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. Sizi ve kime ulaşırsa onu uyarmam için bu Kur’ân bana vahyedildi. Yoksa siz, Allah’la beraber başka ilahların olduğuna mı şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “Ancak O, tek bir ilahtır ve şüphesiz ki ben, O’na ortak koştuklarınızdan berîyim/uzağım.” (6/En'âm, 19)

 

Demek ki bir insana Kur’an ulaştıysa, o insana hüccet kaim olmuştur.

Aslında burada dikkat etmemiz gereken diğer bir şey, Şeyh’in yaşamış olduğu zamanı da göz önünde bulundurmaktır.

 

Kendisi o dönemi ‘Fetret dönemi’ diye ifade ediyor ve demin de ‘Ed Durerus Seniyye'de’ okumuş olduğumuz ifadede diyordu ki;

“İşte bu benim aktarmış olduğum şirk, yeryüzünün doğusuna ve batısına tamamen egemen olan şirktir ancak hadiste zikredilen ‘guraba’ hariç,  bunlar da çok azınlıktadır…”

Düşünün o zamanı kendisi,  ‘Fetret dönemi’ diye ifade ediyor.

“O insanlar gerçekten cahil ve onları uyaran da

yoktur.” diyor…

 

Özet olarak Şeyh böyle davranarak davetinin ilk başlarında insanları davetten nefret ettirmemek ve onları bu davetten soğutmamak gayesiyle onları, yüzüne karşı tekfir etmemiştir ama daha sonraları bunları tekfir etmek bir yana, bu gibi insanlarla savaşmıştır.

Çünkü hiçbir zaman bu gibi insanları Müslüman görmemiştir.

 

Şeyh’in bu sözünü alıp da, günümüze uygulamak Şeyh’e yapılacak en büyük zulümdür.

Rabbim azze ve celle hakkı batıldan ayıracak furkanı bize nasip etsin.

Rabb’im bizle ve zürriyetimizi hak üzere ayakları sabit kılan müminlerden kılsın.

Allahümme amin...

Kapatmak için ESC tuşuna basın.