ŞEFAAT YA RESULULLAH DEMEK CAİZ MİDİR?
Bugün nasip olursa bir sorunun cevabı üzerine dersimiz olacak.
Soru su şekilde;
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den direkt şefaat istenilmesinin hükmü nedir, büyük şirk midir, küçük şirk midir, yani “şefaat ya Resulallah” demenin hükmü nedir?
Öncelikle şefaat nedir? Şefaat,Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den veya şefaat edicilerin şefaatini istemektir, onlardan ahiretteki mahşerde Allah azze ve celle’den bağışlanmamız için dua talep etmektir.
Bir insan onlara “bana şefaat et” dediği zaman, mahşer ortamında Allah azze ve cellenin beni bağışlamasını Allah'tan dile demiş oluyor.
Tabii ki bu şirk-i ekber’dir yani büyük şirktir.
Evvela ayeti kerimelerdeki delillere şöyle bir bakalım;
قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعًاۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
De ki: “Şefaatin tümü Allah’ındır. Göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği O’na aittir. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” (39/Zümer, 44)
مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ
O’nun izni olmadan kim O’nun yanında şefaat edebilir?(Bakara/255)
Dua nasıl ki bir ibadet ise ve sadece Allah azze ve celle’ye hasrediliyor, sadece O’na yapılıyorsa, şefaat de sadece ve sadece Allah azze ve celle’den istenir.
Bu şuna benzer;
اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir.2 Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir. (7/A'râf, 54)
Bu ayette olduğu gibi ibadetleri nasıl Allah azze ve celle sarf ediliyorsa, şefaatte Allah azze ve celle ye sarf edilen bir ibadettir yani şefaat ancak O’ndan istenir çünkü şefaatin tümü onun elindedir.
Rabbimiz şöyle buyuruyor;
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Kim de hiçbir delili olmamasına rağmen, Allah’la beraber başka bir ilaha dua ederse onun hesabı, ancak Rabbinin katındadır. Şüphesiz ki kâfirler, kurtuluşa ermezler. (23/Mü'minûn, 117)
Şefaat istemek dua etmek ile aynı anlamdadır yani dua etmek nasıl ki bir ibadet ise şefaat isteme de aynı şekilde bir ibadettir ve sadece Allah azze ve celle’den istenir.
Fatır suresinde Rabbimiz buyuruyor ki;
اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟
Onlara dua etseniz, duanızı işitmezler. İşitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet Günü şirkinizi reddederler. (Her şeyden haberdar olan) Habîr gibi kimse sana haber veremez. (35/Fâtır, 14)
Yine Yunus suresinde Rabbimiz bunun çok açık bir şekilde şirk olduğundan bahsediyor.
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ قُلْ اَتُنَبِّؤُ۫نَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Allah’ı bırakıp, kendilerine hiçbir zarar ve fayda vermeyecek şeylere ibadet ediyor ve: “Bunlar, bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki: “(Allah bu varlıklara ibadeti meşru kılmamış ve bunlara şefaat yetkisi vermemiştir. Buna rağmen böyle iddia ederek) Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” O (Allah), onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (10/Yûnus, 18)
Allahu Teala bu ayette neyden bahsediyor;
Bu insanların yapmış oldukları Allah’tan başkalarından bir şey istemeleri, Allah’tan başkasından bize şefaatçi ol demeleri, bize yardım et demeleridir.
Onları şefaatçi edinmeleri dolayısıyla da onların bu ibadetinin şirk olduğunu Allah azze ve celle belirtiyor.
Onlar şöyle derler;
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰ
“Bunlar, bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir.”
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem sefaat edecektir ancak Allah azze ve celle ona kim için şefaat edeceğini bildirip, o zaman şefaat edecek ve ahirette bunu yapacaktır.
Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem kime şefaat edeceğini daha dünyadayken bilmiyor, Rabbimiz O’na söyleyecektir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki;
“Ben Rasullerin kumandanıyım, lâkin övünmek yok! Ben peygamberlerin sonuncusuyum, ancak övünmek yok! İlk şefaat edecek ve şefaati ilk olarak kabul edilecek olan da benim, ancak (bunları aslâ) övünmek için söylemiyorum.” (Dârimî, Mukaddime, 8)
Eğer bu kabirden itibaren devam edegelen bir şey değilse aleyhissalatu vesselam mahşerde bunu demesinin bir anlamı var mıdır?
Hayır, böyle bir şeyin anlamı asla olmaz.
Rabbimiz, Fâtır suresinde bu ibadetin şirk olduğundan bahsediyor.
“Şefaat ya Resulallah” demenin, kabirdeki insanlardan bir şeyler istemenin örnek olarak “Eyüp Sultan hazretleri benim sıkıntımın geçmesi için Allah’tan iste Allah bana çocuk versin, Allah bana eş versin, Allah bana zenginlik versin, Allah beni bu hastalıktan kurtarsın çünkü senin Allah katında farklı bir menzilen var farklı bir yerin var” veya Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrine gidip “Ey Allah’ın Resulü bana yardım et,benim için Allah’tan şu sıkıntımın giderilmesini iste” gibi cümleler şirktir, isterse peygamberden istesin,böyle insanlar müşriklerdir ve böyle bir akide sufilerin temelinde yatan akidedir.
Bu şekilde Allaha varabilmek için birtakım kişileri aracı yapmak isterler bu konuda da en başta da Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i bahane ederekten diğer kendi velileri, kendi şeyhlerine, kendi mâbudlarına ibadet ederler.
Huzurunda durdukları, rabıta yapmış oldukları, onlardan medetler bekledikleri, sağdan soldan kırpma fetvalarla birlikte onlara ibadet ederler.
Rabbimize Fatır suresinde buyurur ki;
اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟
Onlara dua etseniz, duanızı işitmezler. İşitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet Günü şirkinizi reddederler. (Her şeyden haberdar olan) Habîr gibi kimse sana haber veremez. (35/Fâtır, 14)
Allah azze ve celle onların yaptıklarını şirk diye isimlendiriyor, ve ayetin sonu da ne güzel bitiyor;
(Her şeyden haberdar olan) Habîr gibi kimse sana haber veremez. (35/Fâtır, 14)
Yunus suresinde okuduğumuz ayette de Rabbimiz buyuruyor ki;
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ قُلْ اَتُنَبِّؤُ۫نَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Allah’ı bırakıp, kendilerine hiçbir zarar ve fayda vermeyecek şeylere ibadet ediyor ve: “Bunlar, bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki: “(Allah bu varlıklara ibadeti meşru kılmamış ve bunlara şefaat yetkisi vermemiştir. Buna rağmen böyle iddia ederek) Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” O (Allah), onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (10/Yûnus, 18)
Hucurat suresinde de olduğu gibi Rabbimiz buyurur ki;
قُلْ اَتُعَلِّمُونَ اللّٰهَ بِد۪ينِكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
De ki: “Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde ve yerde olan her şeyi bilmektedir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilir.” (49/Hucurât, 16)
Dolayısıyla Allah azze ve celle bir şeye şirk diyorsa o şirktir, buna rağmen siz şirk değil diyorsunuz.
Halbuki Rabbimiz buyurur ki; Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilir.” (49/Hucurât, 16)
Allah azze ve celle’den daha iyi bilen yok ki sana her şeyi olduğu gibi,dosdoğru bir şekilde haber versin.
Allah azze ve celle bir şey şirk dediyse o şey şirktir.
Allah azze ve celle ve peygamberi bir şey diyorsa o öyledir, sen bu amelin de bir şirki kast ediyorsan şirk, yoksa kast etmediğin sürece şirk olmaz diye bir şey söyleyemezsin.
Zaten hiç kimse yapmış olduğunun yanlış olduğunu iddia etmez, Rabbimiz buyuruyor ki;
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالًاۜ
De ki: “Size amel yönünden en fazla hüsrana uğrayanları haber verelim mi?” (18/Kehf, 103)
اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
Onlar ki; dünya hayatındaki çabaları boşa gittiği hâlde, gerçekte iyi şeyler yaptıklarını sanırlar. (18/Kehf, 104)
Güzel işler yaptıklarını zanneden insanlar şirki “biz kafir olalım” diye mi yapıyorlar?
Yani müşrikler şirk işlediği zaman “biz şirke girelim, Allah bizi cehenneme atsın” diye mi yapıyorlar? Yeryüzünde bir tane böyle insan var mı?
Yoktur, zaten müşrik demek Allah’a ibadet ediyor, Allah’a ibadet etmesi ile beraber Allah’a yakınlaştırıyor zannıyla birilerini de Allah ile aracı koyandır.
Yoksa hiçbir zaman müşrikler “ben Allah’ı inkar ediyorum” demiyor…
Müşrik Allah’a daha çok yaklaşacağım diye birilerini aracı olarak koyuyor, Rabbimiz aynısını Zümer suresinde şöyle buyuruyor;
iç daha benim dikkat edin ki özbeöz dün hiç olmayacak o dinle Allah'tan başkasına dua edenler var ya Allaha yakinlasmak icin dua ediyoruz
Ayet nasıl nasıl bitiyor;
“Onlar yalancıdır ve kafirlerdir”
Kişinin ibadetlerini Allah’a has kılacak, ibadetlerinde şirk olmayacak, şirk karışmamış olacak.
Bu konuştuğumuz konu fıkhi bir mesele değiş ki ihtilaf kabul edilsin, bu mesele tevhid meselesidir.
İlla bir şey istiyorsan Allah’tan iste, yardım istediğinde de ancak Allah azze ve celle den iste,sen niye gidiyorsun başkalarından istiyorsun,”falanca kabirleri ziyaret edelim, o kabirlerin ayrı bir değeri vardır, onlara hürmet vardır” gibi laflar söyleniyor.
“Falancanın hürmetine falanca yere gidelim, falancanın yüzü suyu hürmetine bize bir şeyler bulaşsın kabirlerden istifade edelim” diyorlar.
Kabir ziyaretleri ahiret hatırlamak için meşru kılınmıştır.
Sadece Müslümanların kabirlerini ziyaret etme vardır. İslam’da kabir ziyareti vardır ancak ahiret hatırlamak için, bir de Müslümanların kabirlerine gidilir, oradaki insanlara selam verir der ki; “Allah azze ve celle’nin selamı üzerlerinize olsun.İnşallah biz de sizin peşinizden buralara geleceğiz, siz bizden önce gittiniz biz de geleceğiz inşallah” der…
Yani bir ölümü hatırlamak ve Müslümanları selamlamak için gidilir yoksa “falanca kabre gidelim oraya elimizin sürelim, oradan hürmetler bekleyelim, oradan teberrük edelim” diye değil…
dolayısıyla Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın kabrine bu amaçlar için gitmek meşru mudur?
Değildir, sadece bir insan Medine-i münevvere’ye ne için gider?
Oradaki Mescid-i Nebevi’yi ziyaret etmek için gider,oraya gidince de zaten orada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kabri vardır orada ne yaparsın, Peygamberimize salat ve selam getirirsin.
Rabbimiz buyurur ki;
اَمَّنْ يُج۪يبُ الْمُضْطَرَّ اِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّٓوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَٓاءَ الْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قَل۪يلًا مَا تَذَكَّرُونَۜ
(Onlar mı daha hayırlıdır yoksa) dua ettiğinde darda kalmışın duasına icabet eden, kötülüğü gideren ve sizleri yeryüzünün halifeleri kılan (Allah mı)? Allah’la beraber başka ilah mı?! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. (27/Neml, 62)
Allah azze ve celle’ye yapmış olduğun ibadetin hangisi olursa olsun bunu Allah ile beraber başkalarına yaparsan sen onu Allah’a ortak kılmış olursun ve dolayısıyla müşrik olursun.
İstediğin kadar ibadet et bu böyledir.
Kimi insan vardır ki oy verme noktasında Allah’ı tevhid eder,kabirden şefaat beklemek, Peygamberden şefaat istemek noktasında şirke düşer.
Halbuki en eski şirk şefaat şirkidir.
Bu kabir meselesi her yerde olan bir olaydır, her yerde şeytanın insanları kabirlerle şirke düşürmesi, Salih insanları kutsamasıyla insanları şirke düşürmesi vardır.
Bu yeryüzünün her yerinde var olan bir şeydir.
En eski şirktir ve şirk zaten bu şekilde başlamıştır.
وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَنْ لَا يَسْتَج۪يبُ لَهُٓ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَٓائِهِمْ غَافِلُونَ
Allah’ı bırakıp, kıyamete kadar (dualarına) icabet edemeyecek olanlara dua edenden daha sapık kim olabilir? O (dua ettikleri), onların dualarından habersizlerdir. (46/Ahkâf, 5)
Peygamber dahi olsa senin yapmış olduğun duaya icabet edemez.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bizim yapmış olduğumuz salat ve selam ulaşmıyor mu?
Evet salat ve selam ulaşır, ama sadece salat ve selam ulaşır.
Hem de bunu mu ulaştıran “seyyah” denen melekler vardır,onlar ulaştırır.
O melekler Müslümanlardan kim salat ve selam getirdiyse onu Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaştırır.
Kabirde olanlardan sen git ne istersen iste, ömrünün sonuna kadar da istesen o kabirdeki insan sana hiçbir şekilde dilediğini yapamayacaktır,isteklerini yerine getiremeyecektir, yerine getirememesi bir yana öbür yandan senin yapmış olduğun bu amel bir ibadet olduğundan dolayı sen şirke gireceksin.
O kabirde istemiş olduğun o şahıslar sana düşman kesilecek, kimden istediysen onlar sana düşman kesilecektir.
Rabbimiz buyurur ki;
وَاِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ اَعْدَٓاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِر۪ينَ
İnsanlar (diriltilip) bir araya toplandıklarında, (dua ettikleri) kendilerine düşman kesilir ve onların ibadetlerini inkâr ederler. (46/Ahkâf, 6)
Yeryüzünde gezgin melekler vardır, Allah azze ve cellenin tahsis etmiş olduğu bu melekler ümmetimin yapmış olduğu selamı bana getirir, ulaştırırlar.
Allah azze ve celle Zümer suresinde buyuruyor ki;
اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ
Hiç şüphesiz, sen de öleceksin, onlar da ölecekler. (39/Zümer, 30)
Mesela tarikatçılar genelde ne derler?
“Şehitler ölmez,Peygamber efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem de şehitlerin efendisidir dolayısıyla şehitler hayattadır. Bunun için Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de hayattadır.”
Ancak onlar şunu düşünemiyorlar mı kabirdeki hayat, berzah hayatı dünyadaki hayattan bambaşka bir hayattır.
Allah azze ve celle ayette buyurur ki;
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ
Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. (Hayır, öyle değil!) Bilakis, (Rableri katında) dirilerdir. Fakat siz bilemezsiniz. (2/Bakara, 154)
Allahu Teala ayetin sonunda buyurur ki; “Siz bilemezsiniz”
Demek ki onların hayatta olmaları, dünyadaki hayat değil, eğer öyle bir şey olmuş olsaydı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in defni olmazdı.
Sahabeler Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i defnetmezlerdi.
Herkes aleyhissalatu vesselam’ın vefatıyla ciddi anlamda üzüldüğünde, Ömer radıyallahu anh “Kim Peygamber öldü derse, onu kılıcımla öldürürüm” diye söylediğinde, Ebubekir radıyallahu anh ayağa kalktı şu ayeti okudu;
وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ
Muhammed, yalnızca bir resûldür. Ondan önce de resûller gelip geçti. O öldüğünde ya da öldürüldüğünde topuklarınız üzerine gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim de topukları üzerine (dininden ya da yaptığı salih amelinden) dönerse Allah’a zarar veremeyecektir. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır. (3/Âl-i İmran, 144)
Ve şöyle dedi; Ey Allah'ın Resulü! Anam babam sana feda olsun, vallahi Allah senin üzerine iki ölümü birleştirecek değildir” yani Allah sana 2 kere ölüm nasip etmeyecek.
“Allah’ın sana yazmış olduğu ölümü zaten sen burada ne tattın.”
Ve dedi ki;
Kim Muhammed’e ibadet ediyorduysa bilsin ki o ölmüştür ancak kim Allah’a ibadet ediyorsa Allah hayy’dır, ölmez.”
Yani ortada bir hakikat var ölüm gerçekleşmiş.
Rabbimiz buyurur ki;
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
Her nefis ölümü tadacaktır. Ve Kıyamet Günü'nde ecirleriniz eksiksiz bir şekilde size verilecektir. Kim de ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa, hiç şüphesiz kazanmıştır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir faydalanmadan ibarettir. (3/Âl-i İmran, 185)
Her canlının vefat ettiği gibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de vefat etmiştir ve kişi vefat ettiği zaman onun tasarrufu kesilir.
Şehitler öldükten sonra onların halinden nasıl bahsediyor aleyhissalatu vesselam;
"Uhud'da şehid olan kardeşleriniz var ya! Allah, onların ruhlarını yeşil kuşların içine koydu. Bunlar cennetin nehirlerine giden, cennet meyvelerinden yiyen ve Arşın gölgesine asılmış altından kandillere girip istirahat eden kuşlardır. Şehidler böylece güzel güzel yiyip içip dinlenince şöyle dediler: 'Kardeşlerimize bizden kim haber götürecek ve bildirecek ki bizler cennette dirileriz, rızıklanıyoruz? Bu haber gitmeli ki onlar cennete karşı isteksiz olmasınlar ve harpte korkak davranmasınlar! (Ebu Davud, Cihad 2, (2520)
Demek ki böyle bir hayat var ama bizim anlamadığımız Rabbimizin ifadesiyle “Siz anlamazsınız.” ifadesini düşünse insanlar böyle şeyler söylemezler.
siz anlamazsınız siz anlamazsınız
Aynen uykudaki gibi, uykuda da insan birçok hayatı yaşıyor öyle değil mi?
Yani insan birini görüyor, birinden hoşlanıyor, birine kızıyor, öfkeleniyor, terliyor, rahatlıyor, “ya keşke ben uykudan uyanmasaydım ne kadar güzel bir duyguydu” diyor yani bakıyorsun çok farklı bir hayat yaşıyor.
Ama normal dünyadaki yaşamına döndüğünde
onların her birisi uykuda kalıyor, yani bizler de uykuda yaşamıyoruz.
Bir vakıada, bir dünya hayatında yaşıyoruz.
Farklı hayat türleri var,insanın dünya hayatında yaşaması var, insanın uykudaki bir hayatı var.
İnsanın kabirdeki hayatı var, bir de cennet ve cehennem hayatı vardır.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizim dünyada yaşamış olduğumuz gibi bir hayatta yaşıyor olmuş olsaydı Ebubekir radıyallahu anh Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e “ölmüştür” demezdi. Hayatta olsaydı toprağa gömmezdi,hayatta olsaydı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin cenazesini defnetmezdi ve yerine de halife olarak geçmezdi.
Herhangi bir konuda ihtilaf ettiklerinde gelir Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sorarlardı.
Hiçbir sahabe Resulullah sallallahu sellemin vefatından sonra aleyhissalatu vesselam’ın gelip kabrine bir şeylet istememiştir.
Bir insan vefat ettiğinde tüm amelleri kesilir, 3 şey haricinde…
Salih bir evlat bıraktıysan O senin için dua ediyorsa onun yapmış olduğu dua sana o anda fayda verebilir mi? Verebilir ama senden kaynaklanan bir şey değildir bu…
Yine kendisiyle faydalanılan ilim…
Yani bir ilim bırakmışsan,sen ölmüş olsan bile o ilimden istifade eden insanlar var, o senin devam eden bir amelindir.
Sadaka-i cariye gibi o devam edecektir.
Yani bu, sen öldükten sonra insanlara yine ders veriyorsun anlamına gelmez, bir kitap yazmışsındır, bir ders yapıp video atmışsındır, talebeler yetiştirmişsindir.
Onlar hakkı başkalarına anlattıkları sürece ve onunla amel edenler olduğu sürece sen ölmüş olsan bile senin amel defterin kapanmaz ama bu demek değildir ki sen öldün ama hala ayaktasın, hala ders veriyorsun anlamına gelmez.
Üçüncüsü de sadaka-i cariye…
Bir medrese yaptırırsın,Müslümanların genel olarak istifade edeceği bir takım şeyler yaptırdıysan sen ölmüş olsan bile oradan istifade eden insanlar olduğu sürece senin sevap defterine yazılır.
Diyorlar ki bazı alimler bu mesele için bidat demişler mesela İbni Teymiyye’yi delil getirirler derler ki İbni Teymiyye böyle bir amele bid’at demiş.
Öncelikle alimleri hüccet olarak getirmek yanlıştır, bunu ilk olarak bilmemiz gerekir yani bir insan bir alime körü körüne sarılırsa yanılır, başka herkes kendi davasını ispat edebilmek için alimlerden çeşitli çeşitli deliler getirmeye çalışabilir, bu yanlış bir şeydir.
Bize gereken nedir?
Biizim mecbur tutulmuş olduğumuz iki kaynak vardır, Allah’ın kitabı ve Resulullah sallallahu aleyhi sellem’in sünnetidir ve bu ikisini anlayan sahabenin fehmidir.
Sahabe nasıl anladıysa bunları o şekilde anlamak da bizim için gereklidir,alimler nasıl anlamış,alimler buradan ne çıkartmış körü körüne buna tabi olmak doğru değildir,evet alimler isabet ederse denir ki “evet bu alim hakka isabet etmiştir, biz bunu kabul ederiz.”
Mesela İbni Teymiyye rahimehullah Mecmu’ul Fetava’da 158. sayfada Bu meselenin bidat olduğunu açıklarken başka bir yerde de kendisi yine aynı kitapta bunun şirk olduğundan bahsediyor.
Bidat nedir? Sonradan ihdas edilmiş olan olaylara bidat denir.
Bidatlerin kimisi şirk olan bidattır, bunun alt derecelerinde haram olan bidatlerde vardır.
Yani bidat dedi diye illaki sadece haram olan bidat demiş olmaz, bu şirk olan bidatte olabilir.
Bu kişiler ayrıca “Kimi alimler vardır ki müstehap diyor, vacip diyor” derler.
Alimlerin sözleri bizim için şeriate uygun olursa geçerlidir, Muhkem olarak önümüzde delil var.
Kim gidip kabirden şefaat bekleyecek olursa “şefaat ya Resulallah derse biz de ona deriz ki sen müşriksin sen kafirsin,sen mürted olmuşsundur.
İslam dininin dışına çıkmışsındır, senin hiçbir şekilde islam ile bir bağlantın kalmamıştır.
Adam diyor ki; “O zaman sen şu alimleri de tekfir etmen gerekiyor”
Hayır, biz onların zamanında yaşamıyoruz ki, onlar bu sözü söylediler mi söylemediler mi bunu da tam olarak bilmiyoruz, söylediyse bile kendi hesabını Allah’a verecekler.
Bakara suresinde Rabbimiz buyurur ki ;
تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟ Onlar bir ümmetti, geldi geçtiler. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandığınız sizedir. Onların yaptıklarından (siz sorumlu değilsiniz ve onlardan dolayı) sorguya çekilmeyeceksiniz. (2/Bakara, 141)
Delil olarak muhkem olan saymış olduğumuz birçok ayeti kerime var;
Allah azze ve celle Fatır suresinde buyurur ki;
اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟
Onlara dua etseniz, duanızı işitmezler. İşitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet Günü şirkinizi reddederler. (Her şeyden haberdar olan) Habîr gibi kimse sana haber veremez. (35/Fâtır, 14)
Yine Rabbimiz buyurur ki;
قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعًاۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
De ki: “Şefaatin tümü Allah’ındır. Göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği O’na aittir. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” (39/Zümer, 44)
Arapçada kurallardan birisi;
Mübteda haberden daha önce gelir, haber sonra gelir. Eğer haber önce gelir de mübteda sonra gelirse bu hasr ifade eder.
Bu ne demektir? Yani şefaatin tümü yalnızca ve yalnızca Allah’a aittir.
Yine Rabbimiz buyurur ki;
مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ
O’nun izni olmadan kim O’nun yanında şefaat edebilir? (Bakara /255)
Ayrıca Peygamberden şefaat isteme ruhsatını size kim vermiştir?
Bizim tabii olmamız gereken şey Kur’an’da Rabbimizin ifadesidir, tabii olmamız gereken sünnettir.
Bir konuda ihtilaf ediliyorsa eğer ki müminler isek onu Allah’a ve Rasulüne götürmemiz lazım.
Kitapta ve sünnette o mesele nasılsa, ihtilaf ona göre çözülür.
Müracaat edeceğimiz kaynak Kur’an ve sünnettir
Kişi beş vakit namaz kılsa da bazı konularda tevhidi iddia ettiği ortaya çıksa Şefaati gidip kabirden isterse müşrik olur. Adam diyor ki “oy atan müşriktir ama kabirden Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem şefaatini isterse bu insan müşrik olmaz” diyor.
“Bu caizdir” diyor, Bu açıdan müşrik olur bu insan, öte yandan tevhidi bir ifadenin, iddianın olması onu temize çıkartmaz.
Bu en açık olan bir şirktir, güneşin aydınlığı gibi apaçık olan bir şirke sen diyorsun ki bu caizdir.
Hayır böyle bir şey caiz değildir, İnsanda rabbini tevhid etmek noktasında hata etmemek için tir tir titremesi gerekir çünkü bu basit bir şey değildir.
Adamlar ne yapıyor sağdan soldan binbir dereden su getiriyor ki bu şekilde yapan insanların müşrik olmadığını savunmak için…
Dediğimiz gibi şirk, insanları kutsama şirki ile başlamıştır, hakimiyet şirki ilk değildir.
İlk şirk insanları kutsama şirkidir.
Şeytan, Nuh Aleyhisselam’ın kavmini kandırması için adımlarını başlatmıştır.
Salih insanlar öldükten sonra onların heykellerini yapmışlardır, şekillerini yapmışlardır “biz bunları görerek ibadet edeceğiz” derlerken “Biz bunlara ibadet ediyoruz” noktasına getirmiştir insanları.
“Biz bunlara ibadet edeceğiz ki Allah’a yakınlaşalım” diye onları kandırmıştır.
Günümüzde de öyle sufiler var ki ceplerinde şeyhlerin resimlerini gezdiriyor, onlarla rabıta yapıyor, onların resmine bakıyorlar.
Allah azze ve cellenin tüm peygamberleri göndermesindeki gaye tağutlardan uzak durulmasıdır, ancak onlar Allah’tan başkalarını ilah edinirler.
İnsanlar kabrinden istemek suretiyle Peygamberimizi ilah edinmişlerdir.
Çünkü Allah’tan başkasına duayı sarfetmek onu İlah edinmektir.
Bu mesele hiçbir şekilde su götürmez bir meseledir.
Peygamberlerin zaten anlatmak istediği mesele bunlardır.
Bunlar bunları caiz görürken şu ayeti delil getiriyorlar;
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَوَّابًا رَح۪يمًا
Resûl yollamamızın tek gayesi, Allah’ın izniyle ona itaat edilsin diyedir. Şayet onlar (günah işleyip) kendilerine zulmettiklerinde sana gelseler ve Allah’tan bağışlanma dileselerdi, Resûl de onlar için (Allah’tan) bağışlanmalarını dileseydi, şüphesiz ki Allah’ı (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça kabul eden) Tevvâb, (kullarına karşı merhametli) Rahîm olarak bulacaklardı. (4/Nîsa, 64)
İnsanın nefsine zulmetmesi, Rabbine karşı bir hata işlemesi,günahlara girmesidir.
Arapçada fiili mazi geçmiş manaya delalet eder.
Oldu bitti manasındadır.
“Nasara, Yensuru yani yardım etti.
Önceden olup biten olaydır.
Burada da Rabbimiz insanlar buradan yanlış anlamasın diye hep fiili mazi ifadesini kullanmıştır.
“Onlar sana geldiler” geçmişte geldiler, “onlar Allah’tan bağışlanma talebinde bulundular” geçmişte bulundular.
Peygamber de onların bağışlanmasını onlar için Allah’tan istedi” “Onlar Allah’ı buldular” Yani geçmişte bu iş olmuş bitmiş yani Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken olmuştur.
Rabbimiz “İz zalemu” ifadesini kullanmıştır, “ iza zalemu” dememistir.
“Allah'ın yardımı geldiği zaman” ayetinde olduğu gibi “iza” kelimesi ayetin başına gelirse o gelecek manası verdirir.
Ama burada “iz” kelimesini Rabbimiz kullanıyor.
Dolayısıyla bu, onlar için bir delil değildir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken onun yanına geldiler, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e dediler ki;
“Ey Allah’ın Rasulü bizim için istiğfar eder misin.”
Bu zaten caizdir.
Bir insan salih görmüş olduğu kardeşine gider “kardeşim benim sıkıntının gitmesi için Allah’a dua et der o da onun için dua eder.
Bu caizdir, ancak efdal olan kişinin kendisinin dua etmesidir.
Çünkü Allahu Teala her yerde herkesin çağrısını duyuyor, ben Allah azze ve celle’ye dua ettiğim gibi sen Afrika’da da Allah’a dua edebilirsin, Allah seni duyuyor. Avrupa’da sana yardım ediyorsa, Türkiye’de de yardım eder.
Rabbimiz buyurur ki;
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseleri de biliriz. Biz, ona, şah damarından daha yakınız. (50/Kâf, 16)
Yine buyurur ki;
وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl, doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar.
(2/Bakara, 186)
Dara düştüysen veya normal zamanlarında senin dua etmen daha elverişlidir sen çünkü ben senin adına senin gibi dua edemem ki…
Sen çok ciddi bir şekilde yalvarabilirsin…
Bunun yanında kişi, tabii ki de Müslüman kardeşleri için dua edebilir, onlardan dua etmesini isteyebilir.
Sahabeler, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken geldiler, Enes ibn Malik rivayet ediyor.
Ömer radıyallahu anh diyor ki;
İnsanlar dara düştüğü zaman Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile tevessül ediyorlardı, yani Peygamber efendimize diyorlardı ki;
“Ey Allah'ın Rasulü, Rabbimize dua et ki, bize yağmur göndersin.
Peygamber efendimiz vefat ettikten sonra Abbas ibni Abdulmuttalib’e geldiler dediler ki;
Allah'ım,Biz nebimiz Muhammed sallallahü vesellem hayattayken nebimiz ile tevessül ediyorduk.
Peygamber vefat etti, şimdide Peygamberimizin amcası ile sana tevessül ediyoruz.
Bize yağmur gönder.
Bu şuna benzer;
Bedevinin birisi Cuma günü aleyhissalatu vesselam hutbe verirken geliyor, “ Ya resulallah hayvanlar helak oldu, yollar çaresiz kaldı. Allah’a dua et de bize yardım etsin.”
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de Allah azze ve celle’den ellerini açıp yağmur istiyordu.
Bir sonraki hafta da Allah azze ve celle’den yağmuru kendi üzerlerinden durdurmasını istedi çünkü 1 hafta boyunca daima yağmur yağdı.
Ömer radıyallahu anh Abbas'a derdi ki;
“Ey Abbas kalk Allah’a dua et” derdi.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi sellem’in kabrinden istemek caiz olsaydı, sahabe niye gidip amcası Abbas’a söylesin ki?
İbn Teymiyye Bu meseleyi uzun uzadıya Mecmu’ul Fetava’da 27. ciltde dile getirmiştir.
Şu ifadeleri kullanıyor;
“Sahabeler Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrine gelipte şöyle demediler;
Ey Allah’ın Resulü! Bizim için dua et, bizim için yağmur talebinde bulun, başımıza gelen şu sıkıntıyı sana şikayet ediyoruz.” gibi şeyleri sahabeler yapmamıştır.Bu bidattır”
İşte bidat diye getirmiş oldukları delili burdan getiriyorlar.
Bu bidattır, şirk değildir diyorlar.
Halbuki birinci ciltde bunun şirk ve küfür olduğu ifadesini kullanıyor.
Orada onları Hristiyanların şirki ile aynı seviyede tutuyor.
“Kendisini İslam’a nispet eden müşrikler” ifadesini kullanıyor.
“Bu, Allahu Teala’nın hakkında hiçbir indirmemiş olduğu bir bidatdır” diyor.
Sahabeler Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrine geldiklerinde ne yaparlardı?
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e selam verirlerdi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki;
Ey Allah'ım! Benim kabrimi başında ibadet edilen bir puthaneye çevirme.
Sonra buyurur ki;
“Allahu Teala’nın peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen topluma olan öfkesi çok şiddetli olmuştur.”
Burada başka delilleri de zikredip toparlayacağız.
Peygamber aleyhissalatu vesselam Ömer radıyallahu anh’a Veysel Karani’yi tanıtıp “sen onunla karşılaşırsan ondan mağfiret talep et” diye tavsiyede bulunuyor.
Ömer radıyallahu anh, O’na “benim için dua et, günahlarımın bağışlanması için istiğfarda bulun” diyor.
Şimdi konuyla ilgili olan bölümü şudur;
Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın kabrinden istemek caiz olmuş olsaydı, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ömer’e ; “ Daraldığın zaman benim kabrime gel, benim kabrimden iste.” derdi ama bunu demedi. Ömer radıyallahu anh’ı Veysel Karani’ye yönlendirdi.
Ömer radıyallahu anh’da Ondan mağfiret talebinde bulundu.
“Ey Allah’ım,Veysel karani’nin hürmetine beni bağışla” diye bir şey de kesinlikle demedi.
“Beni şunun hürmetine bağışla” gibi ifade şirk değildir ancak şirke vesile olan bir yoldur.
Falanca salih insanların, veli zatların hürmetine beni bağışla gibi ifadeler bizim toplumda çok meşhurdur.
Böyle dua türlerinin her birisi yanlış olan şeylerdir.
Başka bir delil olarak ; Uhud şehitlerinin mekanı bellidir faziletleri de bellidir onlar Allah azze ve cellenin ifadesiyle hayatta olan insanlardır ama hiçbir sahabe Uhud kabristanlığına gidip de oradaki şehitlerden şefaat talep etmemiştir.
Hiçbir kimse gidip de şehitlerden bir şey talebinde bulunmamıştır.
Toparlayacak olursak İslamı bozan maddeler vardır.
Muhammed ibni Abdulvehhab bunları sayarken ikinci maddede şunu der;
“Allah ile kendi aralarında vasıtalar edinirse, aracılar edinirse, onlara dua ederse, onlardan şefaat isterse,onlara tevekkül edecek olursa icma ile kafir olmuş olur.”
Yani isterse Peygamberden bile istemiş olsun.
Özetle dünyada iken şefaat ister Peygamberlerden olsun, ister veli zatlardan,salih insanlardan olsun,kim olursa olsun o şahısa gidip Allah senden razı olursa, inşaAllah gibi ifadeler kullanarak “bana şefaat et” demek şirktir.
Buna caiz diyenlerde müşriktir.